26 Temmuz 2015 Pazar

aşk üzerine...


Duygularımız; kararsız-belirsiz-şekilsiz…

Tıpkı mevsim dönüşümlerinde doğanın yaşadığı kararsızlık gibi...

Tıpkı eciş bücüş gösteren aynalardaki biz gibi…

Neden?

Bir yanda aşktan uzak durmak gerektiğine inanan düşünce,
bir yanda inatçı-gözü kara-pusuda bekleyen aşk duygusu…

Yıllarca beklentisiz sevmenin biriktirdiği duygularla sevdik çoğumuz;
bıkmadan, sadakatle, vefayla…
Meğer kabuk altına gizlenmiş yaralar çok acıyormuş zamanla ve
geçmişi yaşanmamış saymak çok yoruyormuş insanı…

Yalın ve çıkarsız sevgiler çok uzaklarda kalmışken,
bedenlere değil ruhlara talip sevdalılar artık bir hayal olmuşken,
şerefine kadeh kaldırılacak sevgililer çoktan maziye gömülmüşken,
aşktan vazgeçmemek nasıl bir çelişki?

Ruhlar saydamlaştıkça neden yabancılaşır birbirine sevenler?

Sevildiğinden emin olunca neden terk eder ruhu aşk?

Farklı rüzgârlarla savrulduğumuz,
yaprak olup dalına tutunduğumuz,
uğruna kan içip kızılcık şerbeti bildiğimiz o destansı aşklar neden yok artık?

Pekiyi, ufak bir dokunuşun izini yıllar boyu öpüp kokladığımız yada
sadece şarkılarda buluşabildiğimiz sevgililer nerede?

Neden öfkeyle-sitemle beslenir oldu aşk ve
neden her defasında elimizden düşen kristal bir bardak gibi un ufak?

Ehil olmayan yüreklerde heba olup gidiyor/mu AŞK!?

Hiç yorum yok: