Duygularımız; kararsız-belirsiz-şekilsiz…
Tıpkı mevsim
dönüşümlerinde doğanın yaşadığı kararsızlık gibi...
Tıpkı eciş bücüş gösteren
aynalardaki biz gibi…
Neden?
Bir yanda aşktan uzak
durmak gerektiğine inanan düşünce,
bir yanda inatçı-gözü
kara-pusuda bekleyen aşk duygusu…
Yıllarca beklentisiz
sevmenin biriktirdiği duygularla sevdik çoğumuz;
bıkmadan, sadakatle,
vefayla…
Meğer kabuk altına
gizlenmiş yaralar çok acıyormuş zamanla ve
geçmişi yaşanmamış saymak
çok yoruyormuş insanı…
Yalın ve çıkarsız sevgiler
çok uzaklarda kalmışken,
bedenlere değil ruhlara
talip sevdalılar artık bir hayal olmuşken,
şerefine kadeh
kaldırılacak sevgililer çoktan maziye gömülmüşken,
aşktan vazgeçmemek nasıl
bir çelişki?
Ruhlar saydamlaştıkça
neden yabancılaşır birbirine sevenler?
Sevildiğinden emin olunca
neden terk eder ruhu aşk?
Farklı rüzgârlarla
savrulduğumuz,
yaprak olup dalına
tutunduğumuz,
uğruna kan içip kızılcık
şerbeti bildiğimiz o destansı aşklar neden yok artık?
Pekiyi, ufak bir dokunuşun
izini yıllar boyu öpüp kokladığımız yada
sadece şarkılarda
buluşabildiğimiz sevgililer nerede?
Neden öfkeyle-sitemle
beslenir oldu aşk ve
neden her defasında
elimizden düşen kristal bir bardak gibi un ufak?
Ehil olmayan yüreklerde
heba olup gidiyor/mu AŞK!?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder