8 Mayıs 2016 Pazar

beni kendi sesinde bulacaksın...





Biliyorum;
her şeyin çok anlamsız geldiği bir anda
hatırlayacaksın beni
ve
bir gün yaşadığım kente düşecek yolun...

Biliyorum;
aramızdaki görünmez duvarları
aşamayacaksın yine,
eski korkaklığın baskın gelip, arayamayacak/soramayacak,
çok istesen de çalamayacaksın kapımı...

İşte o zaman çevir git başını!..

Ya da;
kentimin bahar güneşi yakarken senin de tenini; 
turkuaz suların yansıyan pırıltısında ara  beni…

İstersen,
çırpınarak denize düşen çağlayanın ıslak kuytularına sor, ya da eflatununa gökkuşağının…
Hatıramın kırıntısı kaldıysa eğer, ayak izlerimi sür azgın dalgaların silemediği…

İstersen,
serin rüzgârında ara günbatımının;
bir çay söyle kendin, bir de benim için, bardağında eriyen şeker zerreciklerinde ara…

Benim yaşadığım kentte geceliyorsan eğer,
meşkin tınısında, ahhh! ;
olmazsa olmaz rakının çakırkeyfinde ara…
“Bir rüzgârdır gelir geçer sanmıştım, meğer başımda esen kasırgaymış sevgilim”
diyen eski bir şarkının yıllanmış kara sevdasında ara…
Bir türlü uykuya kapanmayan gözlerinin, vakti geçmiş düşlerinin pişmanlığında ara,
ya da
gecenin unuttuğu o yalnız Sabah Yıldızı’na sor beni…

Yetmezse,
sessiz haykırışlarla fısılda adımı sessizliğe kimseye duyurmadan;
işte beni tam orada,
beni kendi sesinde bulacaksın!..



***