5 Aralık 2015 Cumartesi

yaş kemale erince...


Yaşınız kemale erince öğreniyorsunuz insanları olduğu gibi kabullenip, sevmeyi…
Yaşınız kemale erince öğreniyorsunuz varlığıyla zenginleştiğiniz insanları hayatınızda tutabilmeyi ve sizi mutsuz eden insanları usulünce hayatınızdan çıkarabilmeyi…
Yaşınız kemale erince keşfediyorsunuz küçük şeylerle mutlu olmanın sırlarını ve o zaman anlıyorsunuz acıların insanı  olgunlaştırdığını...
”Artık kaygılarımdan kurtuldum, huzurlu ve mutluyum ” dediğiniz o olgunluk çağında yaşadığınız bazı olumsuz olaylarsa tamamen değiştirebiliyor yaşamınızın rotasını…
İşte o zaman hayatın hiçte sizin inandığınız, düşlediğiniz ya da planladığınız gibi devam etmeyeceğini ve bir gün en değer verdiğiniz insan/lar/dan, ya da en sevdiğiniz şeylerden vazgeçmek zorunda kalabileceğinizi anlıyorsunuz...
...
“Küçücüktü, güneşi son derece az alırdı ama çok şirin bir bahçesi vardı…
Yaz-kış uyanır uyanmaz bahçeye çıkar, cıvıldaşan sabah kuşlarının sesini dinler, mevsimine göre çiçeklerle, meyve fidanlarıyla, özene bezene diktiğim domates, biber fideleriyle ilgilenirdim. Büyüyen çitler sokakla arama yeşil bir duvar ördüğü için dışarıyı görmez, kendi yarattığım saklı cennette saatlerin nasıl geçtiğini anlamazdım.
Yoğun işlerimden dolayı bahçeme birkaç gün ilgisiz kalacak olsam, özlerdim…
Nice misafirler ağırladım erik ağacının gölgesinde, nice kutlamalar yaptık sıcak kış bahçesinde…
Daha güzel, daha manzaralı, daha yeni bir ev söz konusu olduğunda o ev, özellikle bahçesi için benim vazgeçilmezimdi..!
Hayli hüzünlü,  ama o evden ayrılmak gerekliliği doğduğunda beni en çok yaralayan, alışık olduğum düzenden, rahat yatağımdan ya da salondaki konforlu kanepeden değil, bahçesinden ayrılmak zorunda kalmamdı…
Engel olamadığım gözyaşlarım; tüketilenlerden ziyade, sil baştan yaşamak zorunda olduğum o tatsız şeyler, bir de ben gidince öksüz kalacağını sandığım bahçeM içindi…”
...
Şimdi…
Sokak kedileriyle oynaştığım o yemyeşil bahçenin tadında olmasa da, her akşam güneşi doyumsuz renklerle dağların ardına uğurladığım, sık sık gökyüzünü, bulutları, yıldızları seyre daldığım bir terasım,  terasımda sayısız saksım, saksılarda sakız sardunyalarım, kasımpatılarım, limon, portakal, begonvil fidanlarım ve nane, fesleğen, taze soğanlarım var…
Henüz dalında cıvıldaşacak bir ağaç bulamasalar da, koyduğum ekmek kırıntılarını yemeye gelen âşık kumrularım, gri güvercinlerim ve neşeli serçelerim var.
Yani, asla yapamam sanırdım ama yanılmışım, çoktan alıştım bahçesizliğe, bilmiyorum bahçeM alıştı mı bensizliğe?
...
Huzur-kargaşayla, gözyaşı-kahkahayla,umut-hayal kırıklığıyla iç içeymiş öğreniyorsunuz, önyargılarınızı yıktığınızda...Ve anlıyorsunuz, birazda kendiniz için yaşamanız gerektiğini, yaş kemale ulaştığında.!
                                                     
                                                         *****