15 Aralık 2011 Perşembe

aşka ve aşka âşık olmaya dair...


“Aşka âşık olmak.."
İlk cümleyi okuyanlar, felsefi ya da derin anlamı olan ciddi bir yazıyla karşılaştıklarını sanabilirler…
Pardon!.
Gerçi resimden de anlaşılacaktır ya, hiiiç o havada değilim, bu yüzden hemen lâfa gireyim…
“Var ya, biz akıllanmayız arkadaş!”
Akıllanmayız” dedim ya; aman yanlış anlaşılmasın!
Hayatının merkezini aşka adamış, hani şu hangi yaşta olursa olsun her daim âşık olan, aşk acısıyla kıvrım kıvrım kıvranan, hani şu bir manâda aşka âşık hemcinslerime sesleniyorum:

"Onca hayırsızlığına, dengesizliğine, iktidarsızlığına rağmen, gönül verdikleri adamı kaybetmeyi göze alamayanlarımıza bir bakın hele!
Sevdiği erkek tarafından ihanete uğradığı, dövülüp, sövülüp hor görüldüğü halde, hastalıklı bir biçimde o erkeklere kul-köle olanlarımıza bakın!
75 Yaşındaki annemin, 80 ine yakın babamdan hâlâ, sık sık, iltifat, ilgi ve sevgi sözcükleri beklemesine ve bulamayınca kahırlanışına bakın da siz de şaşırın..(Ben baktım-şaşırdım!..)
Ya 57 yaşındaki can dostumun, yıllar önce yitirdiği sevgilisi ve o imkânsız aşkı için halen dökmekte olduğu gözyaşlarını nasıl yorumlamalı?
Pekiyi, kısa bir süreliğine hayatına değip geçen o adamı, yıllardır yüreğinden çıkaramayan ve bir gün ona kavuşma düşüyle yaşayan şu aptal âşığa ne buyurulur?
Ve sahip olmanın dayanılmaz rahatlığıyla yitirilen “aşk” duygusunun yürekte açtığı korkunç boşluğu bir türlü dolduramayan ben ve benim gibilere ne demeli?"

Yok yok, biz gerçekten akıllanmayız!
“Aşk başa gelince, akıl firar eder”miş ya, biz hep âşık , aklımız hep ondan firar zaar..

Hey biz, bence aşka âşık kadınlar!
Baksanıza âşık olmayınca, arzuyu, ihtirası bir tarafa bırakıyor, zaten işlevi git gide yavaşlamakta olan hormonlarımızı külliyen derdest edip kuytulara nasıl da terkediveriyoruz...
Baksanıza, illa ki o sonsuz aşkları, kalbimizi yerinden oynatan, eli eline, dudağı dudağına değince, ruhumuzu teslim edeceğimiz adamları bekleyip, nasıl da onların hayaliyle yaşıyoruz...

Sanki hastalık gibi, aşk hastalığı gibi bir şey bu...
"Artık bu hastalığa bir şeyler yapılsa" derim...
Bunun bir tedavisi olsa, bir ilâcı çıksa yahu!
Baktık durum vahim, baktık aşksızlık duygusu, yalnızlık kadar ağır ve katlanılmaz olmaya başladı, günde 2-3 doz alıp savuşturuversek yüreğimize yerleşen illeti, ne iyi olur değil mi ya?
Yoksa , iş işten geçmeden, henüz vakit varken(!) hani onların yaptığı gibi(!) aşkın-sevdanın değil hormonlarımızın peşine takılmayı öğrensek mi acaba?

Yok yok, ıııhhhh!..Boşverin onu bunu da;
Doğru zamanda, doğru mekânda ve doğru adamlarla kesişse yollarımız ve sonsuza kadar sevsek, sevilsek,
( Varsın hastalık gibi olsun!) hep âşık olsak, hep âşık kalsak ne güzel olur 
be yaaaaa!...