28 Aralık 2012 Cuma

rüya, müya, ıvır, zıvır...



Bütün gün çok yorulmuşum, üşümüşüm, birazda  gripal bir durum hasıl olunca sobanın karşısında sızıp kalmışım.  
Yok yok sızmak değil, basbayağı derin derin uyumuşum; rüyalı, müyalı…

Kendimden geçerek davul çalıyorum rüyamda.  Fonda o hareketli “Kesik çayır”türküsü var ve benim bir oynayasım var, bir oynayasım var ki sormayın…
Oysa  bütün gün öyle çok iş yapmışım ki, parmağımı şıklatacak halim bile  yok.
 Yinede davuluma aşkla vurmaya devam ediyor, bir taraftan da düşünüyorum:”Yahu davul ne iş, ne alâka?  Hani kanun çalsaydım, ud çalsaydım, saz çalsaydım neyse!"

Birden yan tarafımda Arif Sağ’ı görüyorum ve tokmağı  daha bir hararetle davula  vurmaya başlıyorum. Arada bir ona bakarak beğenip beğenmediğini anlamaya çalışıyorum…
Acı olan şu ki,o esnada yan duvardaki aynada  kendi aksimi görüyorum;
"Hay maşşallah, döt, göbek, gıdık almış başını gitmiş. Üstelik  bir yıl daha yaşlanmışım, tüh yıllara, tüh hayata, tüh kendime! Nalına da vur, mıhına da vur, vur dünyanın çarkına vur, vur , vur, vur!"
(Gümbede güm güm, gümbede güm güm…Gümbede güm güm, güm güm de güm güm…)

Birden, içli bir klarnet sesi duyuyorum, damardan mı damardan. Bir kadın ”Geceler yarim oldu”yu söylüyor, içim ağulanıyor.
Derken bir erkek”Suda balık oynuyor” diyerek, havadaki hüznü dağıtıyor; e bir yanım ağlak, bir yanım oynak haklı olarak…

O sırada üstümde nedenini anlamadığım bir baskı, bir ağırlık hissediyorum. Göz kapaklarımı  aralayıp bakıyorum ki, tekir kedi hırıltıyla göğsümde uyukluyor.
TRT Müzik kanalında Arif Sağ, Hüsnü Şenlendirici, Emel Taşçıoğlu türkü söylüyor. İşin ilginci de programda  davulu Arif Sağ çalıyor.
 Kediyi üstümden itiyor, açıkta kalmış yerlerimi  sıkı sıkı örterek koltuğa biraz daha yerleşiyorum…
“Hayırlara gelsin!” Ne diyeyim…
Üstelik size anlatmadım, ışığa anlattım haaa!