5 Nisan 2016 Salı

aşkla yanmak...










Kadehindeki içkiden koca bir yudum aldı, yutkundu, uğradığı ihanetin acısıyla konuşmaya devam etti:
“Ters bir orantı var bu işte;
Biz aşka sahip çıktıkça, korumaya çalıştıkça, onların kayıtsızlığı artıyor.
Yıllara yeniliyoruz, her gün biraz daha derinleşiyor çizgilerimiz.
Vücudumuz diriliğini, gözlerimiz parlaklığını kaybediyor.
Onlarınsa ağaran saçlarına, yağa dönüşen kaslarına, zayıflayan cinselliklerine rağmen itibarları artıyor…
Üstelik biz aşkla gelişip, zenginleşiyorken, onlar az gelişmiş duygusal zekâlarını, cinsellikleriyle besliyor, egolarına ego katıyorlar ve ne yazık ki onların taze et zaafıyla başa çıkamıyor aşk!..
Hele 50 li yaşlarımızla nasıl yarışırız genç ve seksi kadınlarla?.."
Sönen sigarasını yeniden yaktı, başını yana eğerek gözlerini benden kaçırdı...
“Üzgünüm, çok üzgün…Kızıyorum, hatta öyle öfkeliyim ki!.. Nasıl iyileşecek şimdi bu yaralar?”
Gözlüğünü çıkardı, yosun yeşili gözlerinde göllenen yaşı, elindeki buruşmuş peçeteyle sildi...
Meğer arkada yığılan ne çok gözyaşı varmış!..
Yüzünün o sert hatları, hüzünle yumuşadı,
o yırtıcı, o muhalif, o militan kadın, bu hassas, bu duygusal kadınla yer değiştiriverdi…
Söz konusu aşksa eğer;
İsyankâr bir nehir olup, durmaksızın sevdiğimize akıyoruz.
Bazen sakin bir limana, bazen fırtınalı denizlere düşüyor yolumuz.
Şıvgınlar yağıyor üstümüze, rüzgarlar kırıyor dallarımızı,
yıllar eskitiyor bedenlerimizi;
yine de tutkuyla bağlanmaya devam ediyoruz ACILARIMIZa…
Bazen bir söze, bir bakışa, bazen anlamsızlığa anlam yüklüyoruz, ıssızlaşıyor, kırılganlaşıyor yürek; 
yine de vazgeçemiyoruz AŞKtan
ve 
AŞKSIZlığın soğuk iklimiyle üşümektense, AŞKla yanmayı tercih ediyoruz!..
Çünkü biliyoruz ki;
AŞK yoksa eğer, koca bir HİÇtir hayat!..


******